AV. BERRA BESLER: “KADIN İÇİN ADALET” İSTEMEK, HERKES İÇİN ADALET İSTEMEK DEMEKTİR

10.03.2017

Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı ve Eğitim Merkezi Başkanı Av. Berra Besler, Lefke Avrupa Üniversitesi tarafından düzenlenen “Kadın İçin Adalet” konulu panele katılarak “Toplumda ve Siyasette Kadının Yeri” başlıklı bir konuşma yaptı.

Lefke Avrupa Üniversitesi Hukuk Fakültesi Konferans Salonu’nda 10 Mart 2017 tarihinde düzenlenen panele konuşmacı olarak Av. Berra Besler’in yanı sıra; Prof. Dr. Pervin Somer, Prof. Dr. Nevzat Alkan, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Aydeniz Alisbah Tuskan ile Öğr. Gör. Gülçin Çam katıldılar.

Konuşmasında toplumların kadın erkek eşitliğini sağlamadaki başarı olanları ile demokrasiye, huzura ve ekonomik refaha kavuşmaları arasında doğrudan bir ilişki olduğunu söyleyen Av. Berra Besler, “Kadın İçin Adalet” istemenin herkes için adalet istemek; kadının insan hakları için mücadele etmenin demokrasiye, eşit yurttaşlığa, barışa, refaha, akla, bilime ve insanlığa yatırım yapmak demek olduğunu ifade etti. 

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2016 Küresel Cinsiyet Uçurumu raporunu değerlendiren uzmanların kadın ve erkek arasındaki ekonomik katılım ve fırsat eşitsizliğinin küresel düzeyde 2008 yılından bu yana en kötü değere ulaştığına ve aradaki uçurumun 2186 yılına kadar sürebileceğine yönelik değerlendirmelerini hatırlatan Besler, “Yani, kadınlar küresel düzeyde, eşit işe eşit ücret için; eğitimde, istihdamda, yönetim mekanizmalarında, siyasi temsilde erkeklerle eşit haklara sahip olabilmek için en iyi ihtimalle 170 yıl daha mücadele edeceklerdir” diye konuştu.

CUMHURİYET KADINLARIMIZIN ONURUDUR, ÖZGÜRLÜĞÜDÜR

Besler, eşsiz bir hukuk devriminin eseri Olan Cumhuriyetin kadınlara asırlar boyunca kapalı tutulan kapıları açtığını ve onlara aydınlık ve onurlu bir geleceğe yürüme fırsatı tanıdığını vurguladığı konuşmasında, Cumhuriyet döneminde kadın erkek eşitliğine ilişkin gelişmeleri anlatarak, “Cumhuriyet ve laik hukuk sistemi, tüm yurttaşlarımızın ama en çok da kadınlarımızın özgürlüğüdür, onurudur” dedi.

Besler şunları söyledi:  

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki büyük atılımla dünyanın en gelişmiş ülkelerinden önce siyasi haklarını kazanmış olan kadınlarımızın bugün küresel düzeyde bulunduğu yer içler acısıdır. Biz yerimizde sayar veya adım adım ilerlerken, arkamızdan koşanlar önümüze geçmiştir. Zira yerinde duran veya yavaş ilerleyen her şey geride kalmaya mahkumdur.

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2016 yılı “Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu”, kadın erkek eşitliği bakımından Türkiye’nin 144 ülke arasında ancak 130’uncu sırada yer aldığı gerçeğini yüzümüze bir tokat gibi çarpmaktadır.

Ekonomi, eğitim, sağlık ve politika olmak üzere dört başlıkta toplanan rapora göre Türkiye, kadınların ekonomiye katılımında 129’uncu sırada, işgücüne katılımında 130’uncu sırada, eşit işe eşit ücret alt endeksinde 98’inci sırada yer alabilmiştir.  

(…)

Kadın istihdamında yüzde 31,3 oranı ile OECD ülkeleri arasında en alt sırada yer alan Türkiye, G20 ülkelerindeki kadınların işgücüne katılım oranına bakıldığında ise sondan ikinci olabilmiştir. En son sırada yer alan ülke ise Suudi Arabistan’dır.

Kadınların çalışma hayatına katılımlarının önündeki engellerin başında ise okul öncesi eğitim ve bakım hizmetlerinin yetersizliği gelmektedir. Türkiye okul öncesi eğitimine OECD ülkelerinin ancak dörtte biri kadar bütçe harcamaktadır ve üye ülkeler arasında okul öncesi eğitimine katılımın en düşük olduğu ülkedir.

(…)

Kadınların eğitim oranları bakımından Dünya Ekonomik Forumu’nun 2015 yılı “Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu”nda 105’inci sırada olan Türkiye 2016’da 109’uncu sıraya gerilemiştir.

Kadınların toplumsal hayata katılımı da, yönetim kademelerinde yer almaları da, siyasette daha fazla temsil edilebilmeleri de kız çocuklarının eğitim hakkından erkek çocuklarla eşit olarak yararlanabilmesinden geçmektedir.

 (…)

Türkiye Barolar Birliği verilerine göre Türkiye’de avukat sayısı 100.461 avukatın 57.985’i erkek, 42.476’sı kadın olup, orantılamak gerekirse toplam avukat sayısının  yüzde 42.27’si kadın avukatlar tarafından temsil edilmektedir.

Avukatlık mesleğinde kadın erkek makasının bu kadar daralmış olması sevindiriciyse de, kadın meslektaşlarımızın baro başkanlığı seçimlerine ilgi duymalarına veya etkin çalışmalarına karşın adaylık yollarının kesilmesi ve seçimlerinin önüne engellerin çıkartılması üzüntü vericidir.

79 Baro başkanımızdan yalnızca 6’sı kadındır ve bu oran yüzde 8’in bile altındadır. (…) Ne yazık ki 1969 yılında kurulan ve yaklaşık yarım yüzyıldır faaliyette bulunan Türkiye Barolar Birliği’nin 11 kişiden oluşan yönetim kurullarında, kadın meslektaşlarımız yalnızca son iki dönemde 3 kişiyle temsil edilebilmiştir.

(…)

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması'na göre 20-24 yaş aralığındaki kadınların yüzde 15’i 18 yaşından önce evlendiklerini ifade etmişlerdir. (…) Toplumumuzun utancı olan bu sorunu “çocuk gelinler” olarak nitelendirmek büyük bir yanlıştır. Yanlışın adı “çocuk gelin” değil, yetişkin erkeklerin ergenlik öncesi veya ergenliğe yeni girmiş çocuklara cinsel eğilimine neden olan psikolojik bir rahatsızlık olup, bilimsel tanımıyla pedofilidir.

(…)

Pek çok Avrupa ülkesinden önce siyasal haklarını elde eden Türk kadının durumu siyasete katılımı açısından da iç açıcı değildir.  Dünya Ekonomik Forumu’nun raporuna göre kadınların siyasete katılımında 2015 yılında 105’inci sırada yer alan Türkiye, 2016 yılında 113’üncü sıraya; kadın milletvekili sayısında 85’inci sıradan 100’üncü sıraya gerilemiştir. Kadın bakanlar oranı açısından ise ancak 137’inci sıradadır.

30 Mart 2014 yerel seçim sonuçlarına göre kadınlar büyükşehir belediye başkanlıklarında yüzde 10, diğer belediye başkanlıklarında yüzde 2.98, belediye meclis üyeliliklerinde yüzde 10.7, il genel meclislerinde ise yüzde 4.8 temsil şansı bulabilmişlerdir.

(…)

….. kadınlara yönelik ekonomik sömürü ve şiddetin, kız çocuklarını eğitim hakkından yoksun bırakmanın göstergesi olan bu sonuçlar, kadınlara yönelik fiziksel ve cinsel şiddetin kapısını da açmaktadır.

Kadına yönelik şiddeti sözde önlemek için onları eve hapsetmeye çalışanların yalanlarını yüzlerine vurmak zorundayız: Biz biliyoruz ki kadının en fazla şiddete uğradığı yer evi, ona en fazla şiddet uygulayanlar en yakınlarıdır.

Bianet’in verilerine göre; 2016 yılında erkekler tarafından 261 kadın öldürülmüştür. Bu kadınların dörtte birinin katledilme nedeni boşanmak istemesidir. Cinayetlerin yüzde 43’ü kadınların kocaları tarafından, yüzde 15’i eski partnerleri tarafından, yüzde 11’i akrabaları tarafından, yüzde 8’i sevgilileri tarafından işlenmiştir.

SORUMLUSU ANAYASA VE YASALARIMIZI İÇSELLEŞTİREMEYEN ZİHNİYET

Bütün bunların sorumlusu yasalar değil; uluslararası sözleşmeleri, Anayasamızı ve yasalarımızı içselleştiremeyen erkek egemen zihniyettir.

Toplumlar, kültürel ve sosyal yapılarına bağlı olarak kadınlara ve erkeklere farklı roller biçmekte, sorumluluk alanları belirlemekte ve bir cinsel kimlik inşa etmektedirler. “Kadının yeri evidir”, “kadının en temel görevi anneliktir”, “kadın erkeğin korumasına muhtaçtır” gibi önermeler toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yaratan en bildik bakış açısı olduğu gibi kadını eğitimden, istihdamdan, karar alma mekanizmalarından, siyasi katılımdan uzaklaştırmakta, en temel insan hak ve özgürlüklerinden de yoksun bırakmaktadır. 

Geleneklere yaslanarak, inanç sistemlerini kullanarak, namus kavramına dayanarak kendisine meşruiyet alanı yaratmaya çalışan “toplumsal cinsiyet” eşitsizliği ne yazık ki, aileden başlayarak, eğitim sıralarına, reklam filmlerinin senaryolarına, medya organlarının yayınlarına hatta belediyeler tarafından dağıtılan kitaplara kadar uzanan yaygın bir propaganda ile kitleleri etkilemektedir.

(…)

Yaşanan olumsuzluklara rağmen umut verici olan; insan hakları ihlallerine, kadına yönelik her türlü ayrımcılığa; emeğine, bedenine ve kimliğine yönelik şiddete karşı mücadele eden aydınlık düşüncenin, toplumda duyarlılık yaratmada ve kitleselleşmede elde ettiği başarıdır. Zaten başarının anahtarı da zihinlerde devrim yaratmaktır. 

Bu aydınlık bu karanlığı yenene, İnsan Hakları Bildirgesinde öngörülen “bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar” ilkesi yaşama geçirilene kadar mücadelemiz sürecektir. 

Av. Berra Besler’in konuşma metnininin tamamı için tıklayınız

ÖĞRENCİLERE DERS

Av. Berra Besler, sabah yapılan panelin ardından, öğleden sonra da Lefke Avrupa Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerine, Cumhuriyetin temel organlarından yargı erkinin kurucu unsuru bağımsız savunmayı temsil eden avukatların görev ve sorumluluklarına ilişkin bir ders verdi.

Avukatların Anayasadan kaynaklanan sorumluluklarının gereği, hukuk devletinin ve Cumhuriyetin bekçileri olduğunu vurgulayan Besler; yasama, yürütme, yargı erkinden oluşan kuvvetler ayrılığında; yasama organının Anayasanın üstünlüğü esasına uygun olarak ülkede uygulanacak yasaları çıkardığını, yürütme erkinin bu yasaları uyguladığını, yargı erkinin de yargısal denetim yaptığını anlattı. Besler, bu üç kuvvetin medeni bir işbirliği içinde, kayıtsız şartsız ulusa ait olan egemenlik hakkını yine ulus adına Anayasadaki hükümler çerçevesinde kullanabileceğini ifade ettikten sonra Anayasanın hangi esaslar içerisinde değiştirilebileceğine anlattı.  

Öğrencilere gündemdeki Anayasa değişikliğinin öngördüğü değişikliklerle ilgili olarak bilgi veren Besler, hukukçuların bu konuda halkı bilgilendirme ve ne içi oy verecekleri konusunda aydınlatma görevleri olduğuna dikkat çekti.

Derste, Av. Berra Besler ve İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Aydeniz Alisbah Tuskan, öğrencilerin sorularını da yanıtladı.