Av. Berra Besler: Anayasa Değişiklik Teklifi, denetim ve denge mekanizmalarına son veren bir sistem öneriyor.

18.12.2016

Türkiye Barolar Birliği Eğitim Merkezi tarafından düzenlenen “KHK’ler Türkiyesinde Savunma Hakkı” konulu panel,17 Aralık 2016 tarihinde İzmir Barosu’nun ev sahipliğinde gerçekleştirildi.

FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ

TBB Başkan Yardımcısı ve Eğitim Merkezi Başkanı Av. Berra Besler ile İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan’ın konuşmalarıyla açılan panelin Av. Berra Besler yönetimindeki 1. Oturumunda Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu "OHAL ve KHK'nin Anayasal Rejimi", Doç. Dr. Devrim Aydın "OHAL Rejiminde Soruşturma ve Kovuşturma", Prof. Dr. Zehreddin Aslan "KHK'lerde Yer Alan Bireysel İşlemlere Karşı Başvuru ve Yargı yolları", Hakim Oğuz Özkan "Danıştay 7.12.1989 tarihli İBKGK Kararı Işığında Güncel Sorunlara Bakış" başlıklı sunumlarını gerçekleştirdiler.

TBB Yönetim Kurulu Üyesi ve İnsan Hakları Merkezi Başkanı Av. İzzet Varan yönetimindeki 2. Oturumda Yrd. Doç. Dr. Erdem İlker Mutlu "Uluslararası Hukuk Emredici Hükümleri ile OHAL İlişkisi", TBB İnsan Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Av. Münci Özmen “İHAS Bağlamında OHAL uygulamaları” başlıklı tebliğlerini sundular.

TBB İnsan Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Av. Uğur Altun’un "KHK'in Uygulamada ve Savunma Hakkının Kullanılmasında Yarattığı Sorunlar" başlıklı tebliğinin ardından, aynı başlıklı FORUM, Prof. Dr. Timur Demirbaş, Devlet Önceki Bakanı Av. Akın Gönen, İzmir Barosu Genel Sekreteri ve TBB Eğitim Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Av. Atalay Aksay, Av. Şakir Uzun, Av. Gülnur Erdoğan ve TBB İnsan Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Av. Nuriye Kadan’ın da katılımlarıyla gerçekleştirildi.

Panel sonuç bildirgesinin okunmasıyla sona erdi.

SONUÇ BİLDİRGESİ İÇİN TIKLAYINIZ

TBB Başkan Yardımcısı ve Eğitim Merkezi Başkanı Av. Berra Besler, “Ülke olarak her gün yeni tartışmalara uyandığımız, her gün yeni acılarla sınandığımız son derecede kaygı verici bir dönemden geçiyoruz” sözleriyle başladığı açış konuşmasında öncelikli olarak terör saldırısında hayatını kaybedenler için duyduğu üzüntüyü dile getirdi.  Besler, konuşmasını şöyle sürdürdü:

KHK’LERLE HUKUK GÜVENLİĞİ ZAYIFLATILDI

  • Sona ermekte olan 2016 yılı bize kapkara bir 15 Temmuz tarihi bırakmıştır. Türkiye Barolar Birliği ve Barolar; kendi halkını vuran ve Gazi Meclis’i bombalayacak kadar şuurunu yitiren demokrasi ve hukuk düşmanlarının karşısında dimdik durmuş; toplumun her kesiminin darbe karşıtlığında buluştuğu uzlaşma zemini, 21 Temmuz 2016 günü ülke genelinde ilan edilen Olağanüstü Hal’i takiben uygulanan politikalarla gölgelenmiştir. 

Bir hukuk devleti her şeyden önce hukuka, Anayasal kurallara ve taraf olduğu uluslararası sözleşmelere bağlı olan devlettir. Uluslararası sözleşmeler ile Anayasamızdaki kriterler bir yana itilerek çıkartılan OHAL KHK’leri kapsam ve amacını aşmış, Meclis ve yargı denetiminden uzak tutulmuştur. 

  • Sürecin başından beri yaptığımız bütün uyarılara rağmen, özellikle 675 ve 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerle savunma hakkına kısıtlamalar getirilmiş, hukuk devletinin temel niteliklerine ilişkin bazı mekanizmalar askıya alınmış, bu çerçevede hukuk güvenliği zayıflatılmıştır.

SAVUNMA HAKKININ KISITLANMASI MAHKEMELERİN GERÇEĞE ULAŞMAINI ENGELLER

Hükümlünün avukatıyla görüşmesinin altı ay yasaklanabildiği, avukat ile müvekkil görüşmelerinin kayıt altına alındığı, aralarında belge alış-verişi yapamadıkları bir ortamda adil yargılama gerçekleşebilir mi? Duruşmanın avukatsız devam etmesi, avukat hakkında müdafilik görevi sırasındaki yaklaşımları nedeniyle soruşturma/kovuşturma açılabilmesi, kabul edilebilir mi?

Elbette ki avukat ile müvekkilini aynı statüye koyan, avukatlık mesleğini icra edilemez hale getiren; savunma hakkını, adil yargılanma hakkını, adalete erişim hakkını, silahların eşitliği ilkesini, masumiyet karinesini, avukatın sır saklama yükümlülüğünü ağır bir biçimde ihlal eden bu düzenlemeler bir hukuk devletinde asla kabul edilemez.

İşkence iddialarının doğru olup olmadığı, cezaevlerindeki ölüm ve intihar vakalarının nedenleri; işten çıkarılan, meslekten atılan, malvarlığına el konulan on binlerce insandan hangilerinin suçlu hangilerinin masum olduğu gibi konularda gerçeğe ulaşmanın tek yolu bağımsız ve tarafsız mahkemelerdir.

Hukuk devletinin temel niteliklerinden “adalete erişim” ve “adil yargılanma” haklarının kullanılabilmesi açısından vazgeçilmez olan savunma hakkının kısıtlanmasının, mahkemelerin maddi gerçeğe ulaşması önünde en büyük engeli oluşturacağı kuşkusuzdur.

  • Konuyu bilimsel açıdan ele alarak değerlendirmek bakımından 12 Kasım 2016 tarihinde Ankara’da düzenlediğimiz “KHK’ler Türkiyesinde Savunma Hakkı” konulu panel son derece yararlı geçti.

Barolarımızın talepleri doğrultusunda ikinci çalışmamızı bugün İzmir Barosu’nun ev sahipliğinde gerçekleştiriyoruz. 

İlk paneli gerçekleştirdiğimizden bu yana 677 ve 678 nolu Kanun Hükmünde Kararnameler ile yine pek çok düzenleme yapıldı. Bunlar arasında binlerce kamu çalışanının daha meslekten ihraç edilmesi, terör suçlarından tutuklu veya hükümlü bulunanlara OHAL süresince ülke genelindeki merkezî sınavlara, eğitim ve öğretim kurumları ile kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan sınavlara girme yasağı getirilmesi, 15 Temmuz şehitlerinin yakınlarına askerlik muafiyeti sağlanması gibi konular ön plana çıktı. Bu arada yüzlerce dernek kapatıldı.

ANAYASA DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ ANTİDEMOKRATİK BİR BAŞKANLIK SİSTEMİ ÖNERİYOR

  • Bildiğiniz gibi seçildikten sonra Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yapılan “parlamenter sistemin bekleme odasına alındığı”, “cumhurbaşkanlığı sisteminin çöktüğü”, “Türkiye’nin yönetim sisteminin değiştiği ve yapılması gerekenin bu fiili durumun Anayasal olarak kesinleştirilmesi” yönündeki açıklamalarıyla birlikte yeni anayasa tartışmaları hız kazandı. Bu süreçte iktidar çevreleri tarafından başkanlık sistemi sihirli bir değnek olarak sunulurken, yeni bir anayasa ile Türkiye’nin bütün sorularının çözüleceği iddiası sıklıkla gündeme getirildi.

Geçen hafta, iki partinin anlaşmasıyla, yeni bir Anayasa olmasa da çalışmamızı çok yakından ilgilendiren kapsamlı bir Anayasa Değişiklik Teklifi TBMM’ye sunuldu.

  • Hepimiz hukukçuyuz… Hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı Olağanüstü Hal dönemlerinde kapsamlı anayasa değişiklikleri yapmanın Anayasa normlarına ne kadar uygun olduğunu takdirlerinize bırakıyorum.

Teklifle getirilmek istenen sistemin parlamenter sistem olmadığı kesindir. Zaten teklif sahiplerinin de böyle bir iddiası yoktur. 

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin en sert biçimde uygulandığı, fren ve denge mekanizmasının en iyi şekilde çalıştığı demokratik bir başkanlık sistemi olmadığı da açıktır. 

Öyleyse getirilmek istenen sistem nedir? Teklif sahiplerince dile getirildiği üzere “Cumhurbaşkanlığı sistemi” diye bir sistem var mıdır? 

Türk tipi başkanlık sistemi ile ne kast edilmektedir? Tarih boyunca pek çok Türk devleti kurulmuş, pek çok farklı yönetim şekilleri denenmiştir. Genel kabul, kutlu sayılan bir hanedanın varlığına inanılan çağlar öncesi Türk devletlerinde bile o hanedan içinden kimin hakan olacağına kurultaylarda yani mecliste karar verme geleneğinin bulunduğudur. 

Seçimlere dayandığına göre diktatörlük olarak da tarif edemeyeceğimiz bu sistem, örneklerine Latin Amerika’da, bazı Afrika ve Orta Asya ülkelerinde rastladığımız, kuvvetler birliğine dayalı antidemokratik bir başkanlık sisteminden başka bir şey değildir ve diktatörlüğe dönüşme tehlikesi barındırmaktadır.

ÖNERİLEN SİSTEM DENGE-DENETİM MEKANİZMASINA SON VERİR

  • Teklifle yürütmenin güçlendirilmesinin amaçlandığı hatta devletin kaderinin bir kişinin insafına ve kabiliyetine teslim edildiği görülmektedir. 

Değişiklik kabul edilirse; Türkiye Cumhuriyeti Devleti olağan zamanlarda Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle, olağanüstü zamanlarda OHAL KHK’leri ile yönetilecektir.

“Cumhurbaşkanlığı”, “kararname”, “olağanüstü hal” gibi kavramlarla bezenmiş metne göre;

Yürütme yetkisi tek elde toplanacak, kaldırılacak olan Başbakanlık makamının yetkileri ile birlikte bakanlar kurulunun yetkilerini de kullanacak olan Cumhurbaşkanı; bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri ile teşkilat yapısını Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleyecek, Meclis içinden veya dışından istediği kişileri, hiçbir kritere bağlı olmadan Cumhurbaşkanı Yardımcısı veya Bakan olarak atayabilecek veya azledebilecektir.

Milletvekili oldukları halde Cumhurbaşkanlığı yardımcılığına veya bakanlığa atananların Meclis üyelikleri sona erecektir.

Meclisten güvenoyu almadan ve yemin etmeden görev yapacak olan Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve bakanlar Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacaklar, haklarında gensoru önergesi verilemeyecektir. Ancak TBMM ile bağlantısı kesilen, TBMM’ye karşı sorumlu olmayan bu kişiler yasama dokunulmazlığından yararlanacaklardır.

Bütün bunların yanı sıra Cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisiyle ilişiği kesilmeyecek,  hatta Türkiye koşullarında muhtemelen partisinin genel başkanı olacaktır. Mevcut sistemde siyasi partilerdeki lider hakimiyeti ve keskin disiplin kuralları dikkate alındığında, Cumhurbaşkanının kendi partisinin milletvekillerini de belirleyeceğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Cumhurbaşkanlığı seçimi ile milletvekili seçimlerinin beşer yıllık dönemlerde ve aynı günde yapılması doğrudan doğruya yasama ve yürütme güçlerinin tek elde toplanmasıyla sonuçlanacaktır. Muhtemel tabloya göre meclisteki en büyük siyasi parti grubu, Cumhurbaşkanının belirlediği milletvekillerinden oluşacaktır.

  • Teklif, yedek milletvekilliğini de önermektedir ki bu son derece kaygı vericidir. Yakın geçmişte siyasetçileri istifa etmeye zorlayan video şantajları henüz hafızalarımızdan silinmemiştir. Öte yandan yedek milletvekilliği ile ara seçim ihtimali de ortadan kaldırılmaktadır.
  • Teklife göre; Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda kararname çıkarabilecek, Merkezi idare kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının; kuruluş, görev, yetki ve sorumlulukları; üst düzey kamu görevlilerinin atanmalarına ilişkin usul ve esaslar Cumhurbaşkanı kararnamesi ile düzenlenecek; yine Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kamu tüzel kişiliği kurulabilecektir.

Üst düzey kamu yöneticilerini atayan ve görevlerine son veren Cumhurbaşkanı, yasaların uygulanmasını sağlamak üzere yönetmelik de çıkarabilecektir. Bu da Cumhurbaşkanının Meclis tarafından çıkarılan kanunu kendi istediği şekilde yorumlamasına imkan tanıyacaktır.

Mevcut durumda uluslararası anlaşmaları onaylama ve yayımlama yetkisi olan Cumhurbaşkanı, teklife göre bu anlaşmaları akdedecek ve yayımlayacaktır.

Ayrıca Cumhurbaşkanı, vergi oranlarında değişiklik yapma yetkisine de sahip olacak, Bütçe Kanununu da hazırlayarak TBMM’nin onayına sunacaktır.

  • Yasamanın yürütme üzerindeki denetimini kaldıran, yasamayı yürütmenin vesayeti altına sokan bu sisteme göre;

Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan kanunlar, önceden olduğu gibi Cumhurbaşkanının onayına sunulacak ancak Cumhurbaşkanı yasayı Meclis’e geri gönderirse bu kez metnin yasalaşabilmesi için basit çoğunluk yerine üye tam sayısının salt çoğunluğu aranacaktır. Üstelik Cumhurbaşkanı TBMM’ye geri gönderdiği kanunun içerdiği hususlarda kararname çıkarma yetkisine de sahip olacaktır.

Yürütme yetkisini tek başına kullanan Cumhurbaşkanı aynı zamanda çıkaracağı kararnamelerle yasamanın alanına müdahale ederken; TBMM’nin güvenoyu, gensoru, Meclis soruşturması, sözlü soru yetkileri kaldırılarak denetim mekanizması işlemez hale getirilecektir. Meclis’te yapılacak genel görüşmelere ise yürütmenin temsilcileri katılmayacaklardır.

Bütün bunlar ne anlama gelmektedir?

  • Teklifte sıkıyönetim kurumu kaldırılırken, OHAL ilan etme sınırları genişletilmekte, Cumhurbaşkanına OHAL ilan etme yetkisi verilmektedir.

Cumhurbaşkanı, OHAL döneminde, OHAL’in gerekli kıldığı konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilecek, kanun hükmündeki bu kararnameler de Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün TBMM’nin onayına sunulacak, bir ay içinde görüşülerek karar bağlanacaktır.

Yaşadığımız OHAL döneminde hükümet tarafından, TBMM’nin ve yargının denetiminden uzak tutularak, uluslararası sözleşmeler ve Anayasamızdaki kriterler bir yana itilerek çıkarılan, kapsam ve amacını aşan OHAL KHK’leri ile, hukuk devleti ilkelerinin gözden uzak tutulduğuna olan tanıklığımız, bütün kaygılarımız için haklı nedenler teşkil etmektedir.

  • Cumhurbaşkanına seçimleri yenileme yani Meclis’i feshetme yetkisi veren teklif, TBMM’nin seçimleri yenileme kararı alabilmesi için üye tam sayısının beşte üç çoğunluğu şartını getirmektedir. Her iki durumda da TBMM Genel seçimleri ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılacaktır. Ancak Meclis seçimleri yenileme kararını Cumhurbaşkanının ikinci döneminde alırsa, Cumhurbaşkanı bir kez daha aday olabilecek ve seçilirse beş yıl daha görev yapabilecektir. Böylece, Cumhurbaşkanının görev süresini beş yıl olarak öngören ve bir kimsenin en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebileceğini hükme bağlayan teklif,  Cumhurbaşkanının beş yılı tamamlamadığı seçim dönemlerini geçerli saymamak gibi bir çelişkiyi barındırmaktadır.
  • Saydığımız bu örneklerle yasamanın yürütme üzerindeki denetimi kaldırırken, teklifte yargıya ilişkin düzenlemeler de yer almaktadır.

HSYK’ya yargıç ve savcıların kendi içlerinden üye seçmesi uygulamasına son verilmesini öngören teklife göre, üye sayısı 22’den 12’ye düşürülen ve “yüksek” kelimesi çıkarılarak Hakimler Savcılar Kurulu olarak nitelendirilen kurulun başkanı Adalet Bakanıdır. Kalan 11 üyeyi Cumhurbaşkanın ve TBMM’nin seçip ataması öngörülmektedir. Cumhurbaşkanı ve Meclis çoğunluğu arasındaki denklem düşünüldüğünde, HSK da yürütmenin vesayeti altına girecektir.

Özetle teklifle önerilen sistem kuvvetler ayrılığına, denetim ve denge mekanizmalarına son vermekte, bütün gücü elinde toplayan bir tek adam rejimi önermektedir.

Bu tekliften hukuk devleti, bağımsız yargı, demokrasi ve toplumsal huzur çıkmayacağı aşikârdır. Metnin Anayasanın değiştirilemez maddelerine de aykırı olduğu açık ve nettir.

SAVUNMA HAKKINA GETİRİLEN KISITLAMALAR BÜTÜN ADALET SİSTEMİNİ ETKİLER 

  • Mesleğimizi yaparken karşılaştığımız problemleri çözmek için bize rehberlik edecek olan hukuki bilgimiz, bu paneli düzenlemekteki amacımız da hukuki bilgimizi zenginleştirmektir.

Savunma hakkına getirilen kısıtlamaların bir çarpan etkisiyle bütün bir adalet ve hukuk sistemini etkilemesi nedeniyle konumuz hayli geniş. Bu panelde “KHK’ler Türkiyesinde Savunma Hakkı” başlığı altında çok değerli hukukçularımızın katkılarıyla KHK’lerin sisteme etkisini bütün boyutlarıyla inceleyecek, tabiri yerindeyse meselenin tomografisini, emarını çekeceğiz.

  • Bu oturumda;

Özyeğin Üniversitesi’nden değerli bilim adam Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu bize konuyu son gelişmeler ışığında Anayasal boyutlarıyla anlatacak.

Mesleğimiz açısından bizi doğrudan ilgilendiren “OHAL Rejiminde Soruşturma ve Kovuşturma” konusunda bizleri Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Av. Doç. Dr. Devrim Aydın bilgilendirecek. 

Değerli bilim insani Prof. Dr. Zehreddin Aslan “KHK’lerde Yer Alan Bireysel İşlemlere Karşı Başvuru ve Yargı yolları” konusunda bizleri aydınlatacak.

Yine İstanbul İdare Mahkemesi Emekli Başkanı Hakim Oğuz Özkan, Danıştay Büyük Genel Kurulunun; 12 Eylül’den sonra Sıkıyönetim komutanlarının istemi üzerine görevlerine son verilenlerin bir daha kamu hizmetinde çalışamayacaklarını hükme bağlayan 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasasına ilişkin olarak Danıştay 5. Dairesi’nin farklı kararlarını değerlendirmek suretiyle verdiği İçtihadı Birleştirme Kararını neden ve sonuçlarıyla açıklayacak.

Programda gördüğünüz gibi 2. Oturumda konuyu ağırlıklı olarak uluslararası hukuk ve uluslararası sözleşmeler açısından inceleyecek ve son olarak KHK’lerin “Uygulamada ve Savunma Hakkının Kullanılmasında” Yarattığı Sorunları ele alacağız.

Değerli akademisyenlerin sunumlarının ardından programımızı “KHK’lerin Uygulamada ve Savunma Hakkının Kullanılmasında Yarattığı Sorunları”, aramızda bulunan çok değerli hukuk ve bilim insanlarının zenginleştirdiği bir kadroyla tartışacağımız bir forum bölümüyle bitireceğiz.

Panelimizin meslektaşlarımız için aydınlatıcı olması dileğiyle hepinize teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum.